Ana içeriğe atla

Serpico Ve Dava Üzerine

 Bu yazıda, başka bir deyişle daim olmasını umduğum bu içerik serisin de iki farklı eserin bende çağrıştırdığı ortak yönleri, yazıya aktarmaya çalışacağım. İki farklı eserin ortak meramlarını sorgulama egzersizi de denilebilir.

 Sidney Lumet imzalı 1973 yapımı Serpico filmi ile Franz Kafka'nın Dava adlı romanından bahsedeceğiz. Sisteme karşı tek başına ayakta kalmaya çalışan bir insanın iki farklı ortamda işlenişi diyebiliriz, bu noktada Serpico filminin gerçekten yaşanmış bir öykü olması da daha fazla düşünmeye sevk ediyor.

 Her şeyden önce arkalarında çok değerli eserler bırakmış olan, bu düşünce insanlarını kısaca tanıyalım.

 Sidney Lumet

 Sidney Lumet' in muhalif kimliği, Hollywood dünyasında her zaman ayrıksı bir yerde olmuştur. Bu eleştirel tavrı filmlerinde her zaman kendine yer buldu.

Sinema tarihine geçen, başyapıtı 12 Angry Men (1954) filminde tasvir ettiği, ön yargılara teslim olan hukuk sistemi eleştirisi hala geçerliliğini fazlasıyla koruyor.
 Sidney Lumet'in 70'ler hollywood sinemasının en üretken yönetmenlerinden biri olduğu rahatlıkla söylenebilir. Bu dönem de gerçek hikayeleri, kendi stilize sinema dili ve eleştirel tavrı ile harmanlayarak beyaz perdeye aktardı. 1973 yapımı olan Serpico filmi, yozlaşmış polis teşkilatını, pisliğe bulaşmış düzenin en üstten en alta yayıldığını aktaran, hikayenin de gerçek olmasıyla bir tık daha fazla düşündürmeye iten son derece gerçek bir film. Yakın tarihte 1975 yapımı olan Dog Day Afternoon filmi de gerçek bir hikayeyi ele alıyor. Aynı eleştirel tavrı koruyan film yalnızlaşan birey teması etrafında devletin insanları terörize etme çabalarını yine oldukça gerçek bir şekilde aktarıyor. 1976 yapımı olan Network filmi tarafsız duruşuyla medyanın karanlık köşelerini gün yüzüne çıkaran ve tasvir ettiği kurgu ile olağan bir gerçeği sert bir dozda insana aktaran bir film.

Her sinemaseverin yolu Sidney Lumet ile kesişmiştir. Ana akım sinema bünyesinde yenilikçi, eleştirel dozu ağır basan eserler üretti. Şüphesiz Lumet'in beyaz perdeye yaydığı büyü, sinema olduğu müddetçe her zaman hatırlanacak ve aktardığı meramlar hiçbir zaman güncelliğini yitirmeyecektir.

"Perde büyülü bir dünyadır. Öyle bir gücü vardır ki, duyguları başka hiçbir sanat formunun yanına bile yaklaşamayacağı bir şekilde ortaya çıkarır."  

                                                                                  Stanley Kubrick


 Frantz Kafka


 Franz Kafka, kendi adıyla kavramlaştırılan tek yazardır. "Kafkaesk" çözümsüz, yozlaşmış bir dünyada, sisteme karşı tek başına kalan, korku içindeki bireyin açmazıdır.  
                                
       "Benim özüm korkudur."  
                                                   Frantz Kafka

 Franz Kafka, 3 Temmuz 1883 yılında doğdu. Praglı bir Yahudi'ydi. Dönemin koşullarından dolayı Almanlar tarafından sevilmiyordu. Çekler içinde aynı durum söz konusuydu. Babasının gözünde böcekten farkı yoktu. 
Tüm çocukluk döneminde maruz kaldığı değersizlik büyüyünce de 
peşini bırakmadı. Felsefesinin temel dayanaklarını oluşturdu.

 Kafka "Yaşam, daha başından kaybedilmiş bir savaştır." diyor. Yaşamı, boyunca hep kaybeden oldu. Evlat olarak annesi ve babasına karşı, toplum arasında, sosyal çevrede, bürokratik devlet yapılanmasına karşı birey olarak hep kaybedendi Kafka. Hiç bir yere ait olmadı, eserlerinin merkezine bu yanlızlığı, çaresizliği daha doğrusu daha baştan kaybedilmiş savaşların hikayesini oturttu.
  
                                 "Kendimden başka hiçbir eksiğim yok." 
                                                                                                     Frantz Kafka

Kafka'nın sığınağı ölüm oldu. Kafka, bu savaşı kazanmanın tek yolunu ölümle buldu. Bu temaya eserlerinde yer verdi. Dönüşüm ve Dava eserlerinde ölümün nihai özgürlüğü, kurtuluşu sağladığını söyleyebiliriz.

                                            

         ...


Serpico, filminin açılışında geçen şu diyalogları aktararak yazının ikinci bölümüne başlamak istiyorum.

- Bil bakalım kim vuruldu… Serpico
- Sence vuran polis miydi?
-"Ben yaptım" demek isteyecek altı polis tanıyorum.

 Frank Serpico, küçüklüğünden beri polis olmak isteyen, akademiden mezun olduktan sonra da adaleti yerine getirme inancıyla, suçun üzerine giden dürüst bir polis. Serpico, yetki alanı olmayan sahalarda suçun üzerine gider. Bu çabalarının tebriği peşinde getirmesi beklenirken, mevcut düzende önemli olanın suçu önlemek olmadığı, prosedürlerin ve ego yarışlarının daha önemli olduğunu fark ederiz.



 Bir süre sonra sivil polis olan Serpico, çevresindeki rüşvet bataklığına, ahlaksızlıklara, polisin aracı olduğu pisliklere şahit olur ve bu bataklığın dışında kalmaya çalıştıkça sistemi kendine karşı düşman edinir. Farklı merkezlere tayin olsa da Serpico için değişen hiçbir şey olmaz. Bu noktadan sonra sistemle mücadele etmeye başlar. Bu yozlaşmışlıkları üstlerine bildirir. Serpico, bu süreçte kendini bir amaca hizmet ediyor gibi düşünüp, bütün bunlara katlanırken üstleri sadece Serpico'yu sadece oyalar. Serpico artık yozlaşmanın en yukardan başladığını anlar. Bu noktadan sonra hissettiği çaresizlik, yanlızlık 'Kafkaesk' bir ortamı beraberinde getirir. Kafka'nın Dava eserinde olduğu gibi...

Joseph K. karakteri bir sabah tutuklandığını öğrenir. 

 - Joseph K. soruyor: Benden ne istiyorsunuz? /Tutuklusunuz / Neden ? /Nedenini söylemek bize düşmez. Soruşturma başladı. Vakti gelince her şeyi öğreneceksiniz.

- Joseph K. bir hukuk devletinde yaşıyordu. /Kimlerdi sabah sabah evine baskın yapanlar?/ Tüm bunlar belki arkadaşlarının yaptığı bir şakadan ibaretti. Ama şaka değildi. Gerçekti.

 Joseph K.'nın en başta her şeye rağmen bu problemi çözmeye inancı vardır. Aynı Serpico'nun da olduğu gibi, ama zaman geçtikçe Joseph K., zamanla korku üzerine kurulmuş bu yozlaşmış sosyal ve bürokratik sistemde tek başına, çaresiz ve çözümsüz olduğunu idrak eder bu sürece kabullenme diyebiliriz. Serpico da benzer süreçleri yaşar.

- Mahkemeye sunulacak ilk dilekçe neredeyse hazır. Fakat bunların mahkemece bazen hiç okunmadığı söyleniyor. Mahkeme kayıtları sanığa ya da onu savunanlara açık değildi ki.

- Anlaşıldı. Tek çare şartları kabullenmek. Her şeyden önce de dikkati çekmemek “Sana ne kadar ters gelirse gelsin ağzını kapalı tut. Bu koca hukuk sisteminin hassas bir denge halinde olduğunu anla!”



  Serpico, davalarda şahit olarak yaşadıklarını anlatır ama hiçbir zaman üst noktalara erişemez.

   - Hiç gerçek sorunlara girmeme izin vermiyorsun, patronlar hakkında tek laf yok böyle bir şeyin kimsenin haberi olmadan nasıl var olabileceği sorusuna...
 -Bak Frank cesursun dürüstsün. Bu işten sana bir dedektif rozeti çıkar.
 - Harika, belki de tek sorun budur, rozeti alıp her şeyi unutmalıyım.
 - Zor bir sınavdan geçtiğini biliyorum, Frank.
 - Ben artık üstünde hedef işaretiyle gezen bir adamım. Ne için?
 -Tayinini ayarladım
 -Nereye? Çin'e mi?

 Serpico, hukuk yoluyla en tepeye ulaşamayacağını anlayınca son umut olarak, dürüst bir polis arkadaşıyla beraber şahit olduğu bu çürümüş düzeni basın yoluyla topluma aktarır. Olay gazetelere yansıdıktan sonra Serpico, narkotik şubeye tayin ettirilir. Bu tayinin ne anlama geldiği çok açıktır.

-Frank, orası narkotik dikkatli ol. Orada insan çok çabuk yaralanabiliyor. Bilirsin...tuzaklar.

Serpico, beklendiği üzere bir tuzağın kurbanı olur. Olaydan sağ kalan Serpico'ya dedektif madalyası verilir, kahramanlaştırma çabalarına girişilir. Serpico, için bunların hiç bir değeri yoktur.

 Serpico, 1972 yılında istifa edip, İsviçre'ye yerleşir, bu da onun sığınağı olur.

    “İş arkadaşlarının çoğu için o yaşayan en tehlikeli insandı, çünkü dürüst bir polisti.”

 Dava kitabının sonunda Joseph K.(Frantz Kafka da denilebilir)nihai özgürlüğü, kurtuluşu ölümle sağlar. Ölüm anında, bitişik binanın üst katındaki pencere de bir hareketlenme olur. Joseph K., o an  her şeye rağmen kendine, acaba her şeye rağmen bir umut olabilir mi? Bu sahne ile yanıtlamak gereken bazı sorular belirir.

 Tüm karamsarlıklara rağmen hala umut var mıydı?, Joseph K. ve Frank Serpico'nun mücadelesi ne uğruna oldu?, Yozlaşmış bir sistemin onarılması mümkün olabilir mi?...

 Bu sorulara cevap aradığımız bu aşama da Foucault’un, iktidara karşı koymanın, onu meşrulaştırmaya yarayan, zaten iktidarın bir parçası olan hukuk aracılığı ile sağlanamayacağına yönelik görüşleri daha fazla düşündürüyor.

                                               ...


Bu iki eserin birbirlerinin mahiyetlerini katladığını düşünüyorum. Dava eserinde Joseph K. nın mücadelesine, çaresizliğine şahit olduk. Ama her şeye rağmen bu kaybedilen savaşın, bir kurgu üzerinde gerçekleştiğini, bize uzak olduğunu içimizinden geçirmiş olabiriz. Bu nokta da Serpico'nun  gerçekten yaşanıp, kaybedilen bir savaşın hikayesi olması, farkındalık seviyemizin artmasında, tetikleyici bir unsur olacağını düşünüyorum.

 Dava kitabında herkesin Joseph K.'nın dava durumunu biliyor olmasının sebebi aslında herkesin davasının olmasıydı, herkes aynı koridorlardan geçiyordu.

 Kafka'nın tasvir ettiği dünya aslında bize zannedildiği kadar uzak değil hatta çok yakın. Bizde küçük veya büyük kafkaesk ortamlarda mücadelelerle dolu yaşamlar sürüyoruz. Bu farkındalıkla beraber kendimize bir sığınak inşaa etmeye başlamalıyız ya da belki de hep beraber bu savaşı kazanmanın yolunu aramalıyız...



#franzkafka #sidneylumet #kafkaesk #dava #serpico #film #kitap #felsefe

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Drive: Teknik Kusursuzluk

DRIVE Yazıma bir özür ile başlamak isterim kimden mi bir filmden. Bu filmi izleme sıralamamda hep öteledim nedenini bilmiyorum ama nelerden mahrum kaldığımı film bitince idrak ettim yazıma bu şekilde iddialı belki de anlamsız bir giriş yaptım farkındayım ama inanın film bu özrü fazlasıyla hak ediyor.  Evet bu faslı geçtiğimize göre filme ilgili meramlarımı sizlerle paylaşmak isterim aslına bakarsanız bu filmi tahminimce çoğu kişi görmüş veya izlemiştir amma velakin bu filmi farklı kılan, kuvvetli kılan, izleyici üzerinde etki tesir eden unsurları var biraz bu unsurlardan söz etmek isterim.  Drive öncelikle bir yönetmen filmi peki kim bu yönetmen etkileyici işler üretmeyi rutinleştirmiş bir adam olan Nicolas Winding Refn  bu arkadaşı zaten hayranlıkla bir o kadar saygıyla takip ediyoruz ama bence Drive filmografisi içinde başka bir yer edinmeyi başarıyor.  Başlıkta da yazdık teknik kusursuzluk diye kamera açılarına, filmlere ilgili olan arkadaşlar zaten denk gel

LİSTE #1

TEK MEKANDA GEÇEN 3 FİLM ÖNERİSİ 1. The Man From Earth Yönetmenlik koltuğunda Richard Schenkman'ın oturduğu bu film tek bir odada geçmesine ve aynı zamanda çok düşük bir bütçeye sahip olmasına karşın, özellikle senaryosuyla farkını ortaya koyan seyirciyi içine çeken farklı bir yapım. Her ne kadar oyunculuklar bazı yerlerde göze batsa da diyalogların bunları unutturup keyif veren bir filme dönüştürdüğünü rahatlıkla söyleyebiliriz. (Bu filmden gaza gelip maalesef ikinci filmini çıkardılar aman dikkat!) 2. Locke Başarılı senarist, Steven Knight'ın hem yazıp hem yönettiği bu film araba içinde geçen 1-2 saatlik yolculuğu bizlere gösteriyor. Çesitli metaforlar barındıran film, Tom Hardy'nin sade ve iyi oyunculuğuyla birleşince karşımıza analizi yapılması gereken bir film olarak çıkıveriyor. Yönetmenin araba içinde yaptığı ışık oyunları da ayrı bir keyif katıyor. 3. Moon  Duncan Jones'un ilk uzun metrajlı filmi ve bence en iyi filmi ola